Türkiye Barolar Birliği nezdinde birlik başkanının hedef alınarak lüzumsuz bir tartışmanın yapıldığı bu günlerde Adıyaman Baro Başkanı olarak lüzumsuz olan bu tartışmanın bitirilmesi dileği ile açıklama yapma gereği duydum.
Her avukat evrensel hukuk ilkeleri temelinde birer insan hakları savunucusudur. Görüşü, siyasi duruşu ne olursa olsun bu ilkeden taviz veremez, aksi takdirde avukat olamaz. Bir avukat hiçbir kurum veya kuruluşun emrinde olamaz. Emir veya talimatlar doğrultusunda savunma mesleğini icra edemez. Bağlı olduğu ve savunmak zorunda olduğu tek kural evrensel hukuk ilkeleri ve insan haklarıdır.
Evrensel hukuk ilkeleri, insan hak ve hürriyetleri ama veya fa katlarla, milliyetçi veya devrimci söylem veya gerekçelerle bölünme veya beka gibi tehdit edici söylemlerle ortadan kaldırılamaz. Aksi takdirde beka sorunu hiç bitmez.
Avukatlar devlet gücünü elinde bulunduran erklere karşı her şart altında siyasi görüş ve düşüncelerini bir tarafa bırakarak evrensel hukuk kurallarını, insan hak ve hürriyetlerini savunmak zorundadır.
Millilik veya Beka gibi kavramlar ileri sürülerek evrensel hukuk kurallarını hiçe sayan insan hak ve hürriyetlerini ortadan kaldıran yönetimlerin, ilk hedefleri avukatlar ve avukat örgütleridir. Ülkemizdeki gerçeklik tam da budur.
Bir ülkede insan hakları savunucuları yani avukatlara, baskı uygulanıp, hırpalanıyor ve görüşlerinden dolayı tutuklanıp, terörist ilan edilip, cezalar veriliyorsa, kelepçelenip babasının cenaze töreninde halka teşhir ediliyorsa, geçim nedeniyle canlarına kıyabiliyorsa, haksızlıklar karşısında intihar edebiliyorsa, evrensel hukuk kaideleri yerine kararnameler ile ülke yönetiliyorsa, yüksek yargı organları denetim görevini yerine getiremiyorsa emir ve talimatlarla, mahkemelerde kararlar alınabiliyorsa zaten hukuk bitmiş demektir. Böyle bir yerde hukuk devletinden, evrensel hukuktan ve insan haklarından bahsetmek mümkün değildir.
Bunlara sebep olan ve yapan yöneticiler yerine, birlik başkanını suçlamak aslında ülkeyi bu duruma getiren yöneticiler yanında yer almaktır. Hedef şaşırtmaktır. Diğer bir anlatımla anarşizmdir.
Ülkemizde demokratik kuruluşların tamamına yakının kapatıldığı, yöneticilerinin ya ihraç edildiği ya da tutuklandığı, muhalif olan herkesin terörist ilan edildiği bir ortamda, zor şartlar altında demokrasi mücadelesi vermeye çalışan bir kurumu içten yıkmaya çalışmak tam da iktidarın istediği bir stratejidir.
Demokrasi mücadelesinde yanlış yöntemler ile elinizdeki mevzileri kaptırdığınızda yaptığınız demokrasi mücadelesi olmaktan çıkar anarşizm olur. Anarşizm hiçbir şekilde demokrasi için bir kazanım olamaz. Küçük bir hata ile bu dev kurumu kaptırabiliriz. Şu anda yapılmak istenen de budur.
Birlik başkanın siyasi bir partiyi ziyareti sırasında sarf ettiği “milli duruşa ihtiyaç vardır”, şeklindeki beyanının kimseyi rahatsız etmemesi gerekir. Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek isteyenler herkese göre değişik yorumlanabilir.
İktidarın milli duruşu milleti kutuplaştırıp kendileri dışında herkesi terörist ilan etmektedir. Milli duruş kimine göre cemaat, tarikat ve şeriat eksenlidir. Kimine göre ırkçı milliyetçilik eksenlidir. Kimine göre ise her kesimi içine alan ve insanları olduğu gibi kabul eden insan haklarından yana bir duruşu ifade eder. Sayın Feyzioğlu’nun milli duruştaki kastı Cemaat tarikat şeriat olmadığı gibi ırk temeline dayanan milliyetçilik de değildir.
Bu nedenle kuru gürültü yapan ve aslında iktidara hizmet eden görüşlere katılmıyor, Birliğimizin ve birlik başkanı, Sayın Metin Feyzioğlu’nun yanında olduğumuzu açıkça beyan ediyoruz.
Adıyaman Baro Başkanı
Av. Mustafa KÖROĞLU